27 Mart 2012 Salı

Marketler Alım Gücünü Azaltacak

Rekabet Kurumu, dev market zincirlerinin alım gücünü kullanıp düşük fiyatla ürün almalarının gelecekte üretici sayısında azalmaya yol açacağı uyarısında bulundu.

rekabet_kurumu_logoBu durumun fiyatlarda artışa neden olacağını kaydetti Rekabet Kurumu’nun büyük market ve perakendecilik sektöründe yaptığı araştırmalar gelecekte pahalılıkla sonuçlanacak gizli bir tehlikeyi ortaya çıkardı. Rekabet Kurumuna göre, marketlerin bugün ucuzluk sağlayan bazı tedarik yöntemleri gelecekte fiyatları kalıcı biçimde artırma riski taşıyor.
Rekabet Kurumu, hazırladığı Rekabet Raporunda "HızlıTüketim Malları Perakendeciliği Piyasasını” inceledi, geleceğe ilişkin çok kritik bir tespitte bulundu. Kurum, dev market zincirlerinin "toplu alım gücünün gelecekte hayat pahalılığına yol açabileceği” uyarısı yaptı.
Rapora göre, büyük marketlerin yüksek alım gücünü kullanarak düşük fiyatla ürün alması, rekabete yenik düşen bazı üreticilerin piyasadan çıkmasına yol açabilecek. Bu durum süreç içerisinde piyasadaki üretici ve tedarikçi sayısını azaltacak, dolayısıyla piyasa az sayıda tedarikçi ile az sayıda markete kalacak.
Sonuçta da bu durum rekabet ortamının bozulmasına, fiyatların yükselmesine ve tüketicinin zarar görmesine neden olacak.
Raporda, marketler arasında rekabet olduğu sürece, büyük alım gücünün avantajıyla ucuza alınan ürünlerin ucuz fiyatla tüketiciye satılacağı ifade edilen raporda, "Ancak rekabetin azaldığı bir yapıda alım gücünün getirdiği maliyet avantajlarının marketlerde kalması ve tüketiciye yansıtılmaması söz konusu olabilecektir. Marketler tedarikçiden indirimli ürün alsa dahi rekabet yoksa bu indirimi tüketiciye yansıtmayacaklardır" denildi. Türkiye'deki marketlerin yavaş ilerleyen ve fark edilmeyen devralma ve birleşmeler yoluyla büyüdüğüne de dikkat çekildi.
Raporda ayrıca, büyük marketlerin birçok ürünü kendi markaları adı altında üretmelerinin de bugün itibariyle rekabeti artırdığı, dolayısıyla fiyatların ucuzlamasını sağladığı belirtilirken, bu durumun tüketiciye kısa vadede katkı sağladığı ifade edildi. Marketlerin özel markalı ürün yoluyla tedarikçi şirketlere aynı zamanda rakip oldukları belirtilen raporda, "Özel markalı ürünlerin payının artması, üretici ve tedarikçilerin kendi ürünlerine market raflarında yer bulmalarını zorlaştıracak, dolayısıyla yeni ürün ve marka gelişimim yavaşlatacaktır" denildi.

25 Mart 2012 Pazar

Karpuz Kabuğu Denize Düşünce

Geçtiğimiz günlerde dergi karıştırırken, ilginç bulduğum bir şey gördüm. Ülkemizde denize girmenin mevsimi yaz ama eskiden de kullanılan bir deyim vardır: ''Karpuz kabuğu denize düşünce'' denize girilebilir.


Bundan yola çıkan tasarımcılar değişik çadırlar tasarlayarak, kamp ve karavan klasiğini geri getirmeye çalışıyorlar. Meraklısına linki aşağıda veriyorum.



http://www.firebox.com/product/5246/FieldCandy-Tent-What-a-Melon

Çocukları Bazı Gıdalardan Koruyun.

Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak Nuhoğlu; son yıllarda çocukların beslenmesine giren ve hayatlarının bir parçası haline gelen, hiçbir besleyici değeri olmayan, ancak çocukların yemekten mutlu oldukları, hamburger ve benzeri yiyeceklerin zaman içerisinde astım oluşmasına neden olduğunu belirtiyor. Tekrarlayan öksürükler ve hırıltılı hastalıklar geliştikçe bu hastalıklardan kaynaklanan iştahsızlık oluştuğunda ailelerin sırf bir şey yesin düşüncesiyle çocuklara fast food tarzı yiyecekleri ödül olarak verdiklerini gözlemlediğini söylüyor. Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak Nuhoğlu; haftada 3 veya daha fazla hamburger tüketen çocukların astım riskinin hiç tüketmeyenlere kıyasla % 40 arttığına dikkat çekiyor. Bu rakamların çok yüksek olduğunu ve çocukların beslenmesine dikkat çekmenin önemli olduğuna değiniyor. En iyi tedavinin hastalık oluşmadan önce koruyucu sağlıklı beslenme olduğunun altını çiziyor.
Beslenme ve astım İlişkisi
Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak Nuhoğlu; günümüz çocuklarının taze sebze meyve yemek yerine, artık yağlı, yüksek kalorili, vitamin değeri düşük hazır gıdaları tercih ettiklerini söylüyor. Çikolata, kakaolu puding, ekmek üzerine sürülen kakaolu fındık ezmeleri, kakaolu süt ürünlerinin yuva ve anaokullarının beslenme listelerine girdiğine dikkat çekiyor. Çocukların süt ve sütlü gıdaları tüketmelerini sağlamak amacıyla kullanılan kakaonun, mide asit salgısı arttırdığını ve kafeinin mide başını gevşetici etki yarattığını, bu durumun da; asitli mide içeriğini yutma borusundan yukarı çıkardığını belirtiyor. Dr. Yonca Tabak, birçok dokuya zarar vererek ilerleyen mide asitinin önce yutma borusunun alt ucunu yaktığını ve daha sonra yukarı çıkıp soluk borusuna ulaştığını söylüyor. Önce ses telleri, ardından bronş mukozası ve hatta burun ve sinüslere kadar kaçtığı bilinen bu asitli içeriğin, dokularda yaptığı hasarla tekrarlayan ve uzun sürede iyileşmeyen öksürükler ve hırıltılı hastalıklara neden olduğunu vurguluyor.
Çocuklarda da reflü olur mu?
Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak Nuhoğlu; yaşanan bu durumun adının reflü olduğunu ve sağlıksız beslenme sebebiyle günümüzde artık çocukların da yaşadığı en büyük sorun olarak karşımıza çıktığını vurguluyor. Nedeni anlaşılamayan gece öksürükleri, ses kısıklığı, uzun süre antibiyotiklere rağmen geçmeyen balgam, iştahsızlık, karın ağrısı, mide bulantısı, geğirme, ağız kokusu ve diş gıcırdatma gibi belli belirsiz bulgularla doktor karşısına gelen çocukların çoğu zaman gereksiz yere astım tedavisi gördüğünü belirtiyor. Bu gibi durumlarda çocuğun beslenmesinin yeniden düzenlenmesiyle birlikte reflünün kolaylıkla önlenebileceğini, düzenli ve sağlıklı beslenmenin tüm bu solunum problemlerini ortadan kaldırmaya yeterli olacağını vurguluyor.
Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak Nuhoğlu, kafein içeren kola, çay, kahve, buzlu çay gibi içeceklerin çocukların beslenmesinden çıkarılmasını, en büyük kafein kaynağı olan kakaonun ise artık bir süt tükettirme aracı olarak kullanılmamasını önemle tavsiye ediyor. Çikolata ve içeriğindeki kakaonun çocuklarda bir tür bağımlılık yarattığını, çocukların beslenmesinden çıkarılan bu yiyeceklerin, başta zorluk yaşansa bile zaman içersinde sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılmasına yardımcı olabileceğini belirtiyor. İştahı açılan çocuklara tatlı gereksinimi için bol antioksidan içeren meyve tatlıları; kuru meyve ve kuru yemişlerden yapılmış tatlılar verilebileceğini bu beslenmenin bağışıklık sistemini geliştireceğini vurguluyor. Astım ve alerjik hastalıklardan koruduğu kanıtlanan tek beslenme türünün, bol meyve, sebze ve balık içeren Akdeniz beslenme şekli olduğunun altını çiziyor.


ÇOCUK BESLENMESİNDE UZAK TUTULMASI GEREKEN 10 GIDA
1-Çikolata ve kakaolu gıdalar
2-Kakaolu fındık ezmeleri
3-Kolalı içecekler
4-Çay, kahve ve buzlu çay
5-Patates kızartması, cips
6-Ketçap
7-Mayonez
8-Hazır meyve suları ve gazlı içecekler
9-Hamburger, pizza, lahmacun
10-Yoğun baharat içeren sucuk, çiğ köfte vb. gıdalar

19 Mart 2012 Pazartesi

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ

Dün Çanakkale Zaferi'nin yıldönümüydü ama Nevruz Kutlamaları gündeme damgasını vurdu. Ne yani Nevruz ile 18 Mart birlikte kutlanamaz mıydı? İkisi de Milletimiz'in coşkusu değil mi? Nevruz kutlamaları yasaklandı. Barikatlar kuruldu. 18 Mart Coşkusu lekelendi.

Yasakları koyanlar. Dış güçlerin piyonları. Hala anlamadılar.

''ÇANAKKALE GEÇİLMEZ'' Diyoruz. Bunu boş kafanıza sokun!

18 Mart 2012 Pazar

Bravo Tuncay

Filmlerde, yabancı dizilerde ve hayatta Hristiyanlık adına birçok hareket yapılıyor. Bir nevi gizli reklam diyebiliriz.

Filmde biri ölür, herkes en iyi siyah takımlarını giyer. Pırıl pırıl bir cenaze töreni. Futbolcu sahaya çıkar, elini saha çimine sürdükten sonra inancına göre istavroz çıkarırırken kameralara görüntülenir. Pazar günü büyüklü küçüklü kiliseye gidilir, dualar edilir, koro ilahiler söyler. Düğünler kilisede başlar.

İslam Dini en son gelen dindir. Yani en güncel en modern olanı. Peki İslamiyet'e inananlar dinlerini yeterince tanıtabiliiyorlar mı? Tabi ki hayır. İslamiyet'de gösteriş yoktur. Kul ile Allah arasına kimse giremez. Asıl neden bu olabilir.

Geçtiğimiz günlerde, İngiltere'de Tottenham ve Bolton arasındaki maçta, Fabrice Muamba, 36.000 kişinin önünde kalp krizi geçirerek yeşil zemine yığıldı. O anda sanki Dünya durdu. Sahada çıt çıkmadı. Herkes inancına göre duasını etti. Boltonlu futbolcuya yerde müdahale edilirken, Milli Oyucumuz Tuncay Şanlı objektiflere ellerini açmış dua ederken yansıdı. Eminim ki temiz kalbi ile ellerini açarak Allah'a dua etti. Kendisi'ne, geçmişte Beşiktaş'a attığı golllerden buna rağmen Şampiyonlar Liginde de kaçırdığı gollerden dolayı, pek sıcak bakmamışımdır. Bu son hareketi beni çok duygulandırdı. Tebrikler Tuncay.



Sahadaki ve belkide ekran başındaki seyircilerin içten duaları kabul oldu diye düşünüyorum. Muamba hayatta ve tedavi görüyor. Dualarımız hala onunla. Allah karşısında, din, dil, ırk farkı yoktur. Allah tektir. Herkesin Allah'ı farklı sıfatlarla anılsa bile birdir. Tanrı sevgisine ulaşmak için kullanılan yollar farklı olabilir. Amaç aynıdır.
Bravo Tuncay.

17 Mart 2012 Cumartesi

Hasankeyf Taşınmak istemiyor

Herkes Hasankeyf'i konuşuyor şimdi konuşma sırası Hasankeyflilerde..

Doğa Derneği uzmanları ve araştırmacı Ebru Işıklı sordu Hasankeyfliler yanıt verdi; Hasankeyfliler baraj hakkında ne düşünüyor? Taşınmak istiyorlar mı? Ne kadar gelirleri var? Onları nasıl bir gelecek bekliyor? Tüm bu sorulara Hasankeyflilerin yanıtı var...

Uzman Ebru Işıklı'nın hazırladığı araştırma ile, 357 ev ve işyerinde yüz yüze gerçekleştirilen görüşmeler sonucunda Hasankeyflilerin yaklaşık yüzde 70'inin, 11 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf'i bırakarak DSİ köyüne gitmek istemediği ortaya çıktı.

Hasankeyfliler, Ilısu Barajı yüzünden tarihi geçmişlerini bırakıp DSİ tarafından yapılan köye gitmek istemiyor; Kapadokya gibi UNESCO Dünya Mirası olup tarihlerini yaşatmak istiyor.

Doğa Derneği tarafından Dünya Nehirler Günü'nde Hasankeyf'te gerçekleştirilen basın toplantısı ile açıklanan araştırma, Hasankeyflilerin kendi yörelerindeki kültürel ve doğal mirasa derin bir bağlılık beslediklerini ve kendilerini burada yaşama hakkından mahrum bırakılmış hissettiklerini ortaya koyuyor. Araştırma, taşınmaya zorlanmalarının Hasankeyf halkı üzerinde ciddi psikolojik ve sosyal etkileri olacağını gösteriyor.

Yeni köydeki evin borcunu kim ödeyecek?

Anket çalışması yapılan halkın yarısından fazlasının aylık geliri asgari ücretin altında. Öyle ki Hasankeyf halkının yaklaşık yüzde 20'si aylık 300 TL civarında gelirle hayatta kalma savaşı veriyor. Araştırmaya katılanların yüzde 70'i, DSİ köyündeki evlerin borcunu ödemek konusunda çaresizlik içerisinde olduklarını belirtiyor. Hasankeyf halkının yaklaşık yüzde 30'u ise zorla evlerinden çıkarıldıklarında nereye gidecekleri hakkında herhangi bir fikre sahip değil.

Araştırmaya katılanlardan Hasankeyf'ten gitmek isteyenlerin oranı yüzde 21, bunun nedeni ise işsizlik ve ev koşullarının çok kötü durumda olması. Ilısu barajıyla yok edilmek istenen Hasankeyf'in 1'inci dereceden arkeolojik SİT alanı olması nedeniyle deyim yerindeyse halkın evine çivi çakması dahi yasak. Bu nedenle Hasankeyflilerin yüzde 10'u mutfağı olmadan yüzde 45'i de tuvaleti dışarıda olan evlerde kötü koşullarda yaşamaya zorlanmış durumda.

Araştırma ile ortaya çıkan bir diğer sonuç ise, Bakan Eroğlu'nun "Barajdan sonra daha fazla turist gelecek" sözlerine inanların oranı sadece yüzde 13.

"Hasankeyf dünya mirasıdır yok edilemez"

Dünyanın en tartışmalı baraj projelerinden biri olan Ilısu, 310 kilometre karelik bir alanı sular altında bırakacak ve uluslararası öneme sahip bir kültür ve doğa mirasını yok edecek. Oysa bu alan UNESCO'nun 10 Dünya Mirası kriterinden 9'unu birden sağlayan dünya üzerindeki tek yer.
Doğa Derneği Bülteni'nden
Lütfen ziyaret ediniz:  http://www.dogadernegi.org/

YORUMSUZ….


Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Esenyurt’ta bir AVM inşaatında işçi çadırlarında çıkan yangında 11 kişinin hayatanı kaybetmesiyle ilgili bir açıklama yapmış.  Açıklamasının bir bölümünde “…birfirma yatırım yaparken her masrafı yapıyor ve iş güvenliğini en ideal düzeyde sağlıyor. Bir diğeri güvenlik tedbirlerinden kısıyor, son saatlerde sigorta yapılıyor düşünebiliyor musunuz. Çocuk çalıştırılıyor…Burada aleni birhırsızlık olduğunu görmemiz için sadece yasalara ihtiyacımız yok…” ve deam ediyor….
ÇOCUK ÇALIŞTIRILIYOR…
Diyor….
                                                                       *******
Geçtiğmiz günlerde, Hükümet eğitim sistemini baştan sonaddeğiştirecek bir yasa tasarısını Meclise sunmuştu…
Bu tasarının bir maddesinde çıraklık yaşının 14’ten 11’e indirilmesi ile ilgili bir bölüm vardı…
Daha sonra, gelen tepkileri değerlendiren bakanlık bu bölümü tasarıdan çıkardı….
                                                                       *********

11 yaşındaki bir insan çocuk sayılmıyor muydu???
Bu insan çıraklık yaparken çocuk yaşta olmuyor muydu???

15 Mart 2012 Perşembe

Helenizm Tehlike Altında

Yunanistan'daki ekonomik krizin ardından, yardım paketini sıkı pazarlıklar sonucu veren Avrupa Birliği, müze ödeneklerini azaltınca komşu ülkedeki birçok müze kapanmak zorunda kaldı.

Yunanistan Hükümeti yardım paketini almak için geçtiğimiz yılın son altı ayında, müze ve örenyerlerinin ödeneklerini kısıtladı. Ödeneklerin azaltılmasıyla, ikibin müze ve örenyeri çalışanı işten çıkarıldı. Açıkhava müzelerindeki en büyük problem güvenlik olunca, bir çok müze halka kapatılarak depo haline getirildi.

2012 içerisisinde onbeşbin kültür işçisinin ilişikleri kesilecek. Yunanistan'ın asıl gelir kaynağı turizmin can damarı kültür turizmine  aldığı bu darbe uzun süre toparlanmasını engelleyebilir. Avrupa Birliği'nin Yunanistan üzerinde uyguladığı ekonomik önlemler ne derece mantıklı tartışılıyor. Yunanistan'daki arkeolog ve sanatseverler, Avrupa Birliği'nin ve Yunan Hükümetinin, Helen Uygarlığına ve Yunan Turizmi'ne büyük darbe vurduğuna inanıyorlar.


Durum çok üzücü bir hal alabilir. Helen uygarlığına ait birçok eser hırsızlık ve yokolma tehtidi altında. Ödeneklerin kesilmesi sonucu kapatılan müzeler ve açıkhava müzeleri, gelir elde edemeyince Yunan Hükümeti'nin nasıl hareket edeceği merak konusu. Gücünü Helen Uygarlığı'ndan alan Avrupa Birliği'nin bu eserleri yok pahasına satın alma projesi olduğu söylentisi şimdiden yayıldı. Tarihi eser kaçkçıları şimdiden ellerini kavuşturmaya başladı.

13 Mart 2012 Salı

Ta​sarım Harikası Tacs Türkiye'de


Tasarım meraklısı gençlere ve kendini her zaman genç hissedenlere
müjde! Zar, sabun, kamera objektifi, plak gibi günlük yaşamamımızda
kullandığımız objelerden esinlenerek yaratılan tasarım harikası TACS,
yepyeni modelleri ve sıra dışı tasarımlarıyla Konyalı Saat mağazalarında
satışa sunuluyor.

Çevremizde gördüğümüz her obje kimi zaman bir saat tasarımcısının usta ellerinden
çıkarak eşsiz bir saate dönüşebiliyor. Biraz gözlem biraz yaratıcılık kişisel zevklere
hitap edecek saatlerin tasarlanmasına yardımcı oluyor. Japon saat markası TACS de
bu ilkeden hareket ederek eşsiz tasarımlarını meydana getiriyor.
TACS saat koleksiyonu tasarımcılarının farklı tecrübelerinin izlerini taşıyor. Kişisel
yaşam tarzlarının yansıtılması amacıyla tasarlanan TACS modelleri, kimi zaman bir
kamera objektifinden kimi zaman da bir sabundan ilham alınarak oluşturuluyor.
Hem kadın hem de erkek modellerinin bulunduğu TACS, yaşam tarzını saatine de
yansıtmak isteyen herkese hitap ediyor.
Her saat farklı bir hikayeye sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Kimi model bir su
damlasından esinlenerek tasarlanırken kimi model de bir plaktan esinlenerek
tasarlanıyor.
Türkiye’de Ocak ayından itibaren Konyalı Saat mağazalarında satışa sunulan
TACS, Hong Kong ve Japonya’da olduğu gibi Avrupa’da da hızla yayılıyor. TACS’in
Türkiye’deki saat pazarına farklı bir soluk getireceğini aktaran Konyalı Saat
Perakendeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Barbaros Yücesoy, TACS ile Konyalı
Saat mağazalarında tasarım ürünlerin çeşitliğinin artırıldığını belirtiyor ve ekliyor; “
TACS özellikle Uzak Doğu’da gençler arasında çok popüler olan bir marka. Avrupa
pazarına yeni girmesine rağmen orada da çok ilgi çekti. Türkiye de genç nüfusu
fazla olan bir ülke, dolayısıyla ürünlerin burada da çok rağbet göreceğine inanıyoruz.
Ayrıca TACS markası ile Konyalı Saat mağazalarımızdaki saat modellerinin tasarım
yönünü de güçlendireceğiz.”

Bir ayda 1622 önizleme

 Teşekkürler,
Türkiye , Almanya, Rusya, ABD, Ukrayna, Filipinler, Malezya
Bir ayda 1622 önizlemeye ulaştık. Şahsım ve arkadaşlarım adına herkese teşekkür ediyorum. Birlikte daha iyiye, hayatı tartarak daha güzele ulaşacağız...

11 Mart 2012 Pazar

''Kahrolsun Faşizm''

Türkiye Cumhuriyeti'ni bu kadar küçük düşüren, bu kadar alçaltan ve Atatürk'ün kemiklerini bu kadar sızlatan Milletvekili bir araya hiç bir zaman gelemez!

Bugün 4+4+4 eğitim savaşı yaşandı. Rezillik. CHP Milletvekilleri komisyon toplantısı sırasında ''Kahrolsun Faşizm'' sloganları attı. Bakın arkadaşlar, ister kabul edin ister etmeyin, ister AK Parti'ye oy vermiş olun ister CHP'ye, ister farklı bir partiye. Bu rezil vekillerini bizler seçtik. Artık uyanma zamanı gelmedi mi? Burada hiçbir zümreyi, hiçbir partiyi, hiçbir ırkı temsil etmiyorum. Burada Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak yazıyorum.

Türk Eğitim Sistemi'ni, Türkiye'nin geleceğini 31 dakikaya gömdünüz. Orada bulunan, bütün partilerin rezil vekillerine sesleniyorum. O kararnameyi oylayarak kabul eden, ya da karşı gelen tüm rezil vekiller. Olayı buraya siz getirdiniz. Bugüne kadar çıkar çatışmalarınıza, rant kavgalarınıza, dini kullanmanıza, Atatürk'ü kalkan yapmanıza ses çıkarmadık. Size ayna tuttuk. Sizi seçtik.

Türk Milleti artık uyan! Savaştayız! Memleketi içten satıyorlar. Irklarımızı alçaltıyorlar. Kültürümüzü siliyorlar. Savaştayız! Kürt Kardeşim, Efe Ağabeyim, Laz Biraderim, Alevi Sünni Din Kardeşlerim, Rum komşum, Hristiyanı Yahudisi nasıl savaştık Çanakkale'de? Nasıl omuz omuza verdik Doğu Cephesi'nde, düşmanı yurttan attık. Artık kafa kafaya verelim çıkaralım rezil vekilleri Yüce Meclis'ten. Toprak bizim toprağımız. Meclis bizim. Uyan artık uyan! Sahip çıkalım bu memleket hepimize yeter.

''NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE''




10 Mart 2012 Cumartesi

EMNİYET ŞERİDİ KEYFİ DEĞİLDİR !!!!!!!!!


Daha önce de defalarca gördüğüm, yine dün akşam İstanbul-Sakarya arasında araçla yaptığım seyahat neticesinde emniyet şeridinin keyfi olarak kullanıldığı durumları -bildiğimiz halde- duyurmak istiyorum.

Yoğun şehir hayatında acil durumlarda ulaşımı mümkün olduğunca hızlı sağlamak için yapılan düzenlemelerden biri emniyet şerididir. Nitekim 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 47.maddesinin c bendi gereği "yer işaretlemeleri ile belirtilen ve gösterilen hususlara uymak zorunludur" denilmektedir.

Büyük şehirler, nüfus yoğunluğu, trafik keşmekeşi birbirinden ayırt edilemeyen kavramlardır. Yaşam değiştiği için insanlar artık büyük şehirlerde yaşamaktadırlar. Daha iyi bir yaşam için verilen hayat mücadelesine trafik çilesi de eklenince olumsuzluklar artıyor.

Trafik hayatını düzenlemekle görevli insanlar, varolan imkanlara göre yeni çözümler bulup, teoride olumlu sonuçlar verdiği düşünülen çözümlerin, pratik hayatta aynı sonucu vermediği açıkça görülmektedir. Sorunun büyük bir kısmının biz sürücülerde olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu iyileştirmelerin başında emniyet şeridi geliyor. Emniyet şeridi yeni birşey değil. Ancak yeni olan emniyet şeridinin EDS isimli sistemle denetleniyor olması. Amaç emniyet şeridine girenleri tespit edip cezalandırmaktır. Emniyet şeridinin çok basit bir görevi var. Aracı bozulan sürücü aracını trafiği tehlikeye sokmayacak şekilde bu şeride çeker. Daha önemlisi trafikte geçiş üstünlüğü bulunan araçların da kullanımı içindir. Geçiş üstünlüğü bulunan araçlar ne diyen merak eden varsa, bunların ambulans,itfaiye ve polis olduğu pek tabiidir. Ortak noktaları nedir derseniz "insan hayatıdır" diyebiliriz.

Sabah ve akşam saatlerinde genelde şehir hayatının trafiği oldukça yoğundur. Ancak İstanbul gibi mega şehirlerde trafik yoğunluğu 24 saat devam eder. Tarfik bilgisinden her zaman bihaber olduk. Sürücü ehliyetlerinin ne şartlarda alındığı da malum. Bu yüzden bizde hiçbir zaman trafik kültürü oluşmamıştır. Acil bir hastanın ambulans içerisinde hastaneye en hızlı yoldan yetişmesi veya o ambulansın ilk önce hastaneye varması için emniyet şeridinin önemi daha da öne çıkıyor. Aynı şekilde itfaiye araçlarının yangın yerine çabuk ulaşıp müdahalede bulunması da çok önemli. Keza polis otoları için de aynı durum sözkonusu. Yaşadığımız çağda saniyelerin bile büyük önem arz ettiği, insan hayatını kurtarmada ne kadar fark yarattığı ortada. Yapılan tüm iyileştirmelerin insan hayatına yönelik olduğunu unutmamaılıyız. Biz sürücüler ise sıkışık trafikten kaçmak için hiç utanmadan emniyet şeridine girmekten çekinmiyoruz. Var olan yoğun trafiği bu şekilde daha da sıkıştırdığımızın aslında hiç farkında değiliz. Emniyet şeridine giren bir araç eninde sonunda 1 km sonra bile olsa normal şeride girmek zorunda kalacaktır. Bu da trafiğin daha da şişmesine neden olacaktır. Bizim sebep olduğumuz trafik sıkışıklığından dolayı muhtemel kaybedebilecek bir insan olabileceğini nedense düşünmüyoruz. Bu arada "benim başıma gelmez" diye düşünenler de olabilir. O ambulans, o itfaiye ve o polis aracı sizin hayatınız için o an seferber olabilir. Çuvaldızı başkasına batırıken iğneyi de kendimize batırmayı hiçbir zaman ihmal etmeyelim.
       
BİRAZ İNSANLIĞINIZ VARSA LÜTFEN ARTIK EMNİYET ŞERİDİNİ KULLANMAYALIM

9 Mart 2012 Cuma

Kadınlar İşyerlerinde Şiddete Maruz Kalabiliyor

Türkiye’nin iş ve insan kaynakları sitesi Yenibiris.com’un 8 Mart Kadınlar Günü öncesinde düzenlediği anketlerin sonuçları kadınların iş yerlerinde en az bir kere hakaret, aşağılama gibi şiddet içeren bir davranışa maruz kaldıkları gerçeğini ortaya koydu.
En önemli toplumsal sorunlardan biri olan “kadına şiddet”, Türkiye’de önüne geçilmesi gereken olguların başında geliyor. Yenibiris.com tarafından çalışan kadınlar arasında internet ortamında gerçekleştirilen bir dizi ankette çarpıcı sonuçlar elde edildi. Anketleri 1583 kişi yanıtladı.  Anketlere göre iş hayatının herhangi bir döneminde birden fazla şiddet içerikli davranışa maruz kalan kadınların oranı yüzde 41 çıktı. Sadece bir kere bu tip bir şiddet görenlerin oranı da yüzde 31 olarak belirlendi. Hayatlarında böyle bir şiddetle karşı karşıya kalmadıklarını belirtenlerin oranı ise sadece yüzde yüzde 28 oldu.  İş hayatında en sık karşılaşılan şiddet türünün başında yüzde 78 oranla hakaret ve aşağılama geliyor. Ardından, yüzde 11 oranla sözlü veya fiziksel cinsel taciz ile karşılaşılan şiddet türü oluyor. Tehditle karşılaşma oranı ise yüzde 10 olarak belirlendi. Dayak ve yaralama ile karşılaşılan kadınların oranı da yüzde 1 olarak açıklandı.  Anketlerin diğer bir sonucuna göre, şiddete maruz kalan kadınların yüzde 39’u şiddete mesai arkadaşları tarafından maruz kaldı. Yüzde 35’i yöneticisi, yüzde 19 patronu, yüzde 7’lik bir kısmı ise müşteriler tarafında şiddet içeren hareketlerle karşılaştı.
Şiddet karşısında kadınlar ne yapıyor?Anketlere göre şiddet karşısında kalan kadınlardan yüzde 24’ü tepkilerini dava açarak gösteriyor. Ekonomik nedenlerden dolayı herhangi bir karşılık vermeyenlerin oranı yüzde 22 olarak belirlendi. Yönetici veya genel müdüre şikayet edenlerin oranı ise yüzde 17 civarında olurken, şiddete maruz kalanlardan istifa edenler yüzde 15 oranında oldu. Çalışmaya katılanların yüzde 4ü tepkisiz kalırken, yüzde 1’i psikolojik destek aldığını belirtti. Yüzde 18’lik bir kesim de bu seçeneklerin birkaçını aynı anda yaptıklarını ifade etti. İş hayatının herhangi bir döneminde şiddete maruz kalıp, durumu yönetici veya patronlarına bildirenlerden yüzde 30’u üstlerinden sadece moral aldığını fakat bir şey yapmadıklarını belirttiler. Yüzde 29’u patronların konuyu örtbas ettiğini ifade ederken, yüzde 28’i üstlerinin şiddet gösteren kişiyi işten çıkardığını belirtti. Çalışmaya katılanlardan yüzde 13’ü de patronlarının şiddet gösteren kişiyi uyardıklarını açıkladı. Yenibiris.com Genel Koordinatör Burçak Pak Yılmaz çalışmanın önemli sonuçlar ortaya koyduğunu belirterek, “Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren kadınların çalışma hayatına girişi hızlandı. Son yıllarda kadınların kurumlardaki sayılarının yanı sıra mevkilerinin de yükseldiğini görüyoruz. Ancak, bu gelişmelerin sürdürülebilmesi için iş ortamlarında kadınlara yönelik her türlü şiddetin tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Ancak bu şekilde kurumlar sağlıklı ve başarılı bir çalışma ortamına sahip olurlar. Her türlü şiddetin ortadan kaldırılması için kurumlarda yeni düzenlemelere gerek duyuluyor” dedi.
İş hayatınızın herhangi bir döneminde şiddete (hakaret, aşağılama, tehdit vs.) maruz kaldınız mı? Birden fazla                      %41
Bir kere                           %31
Hayır hiç kalmadım             %28

İş hayatınızın herhangi bir döneminde şiddete maruz kaldıysanız, ne türdendi? Hakaret, aşağılama                              % 78Sözlü veya fiziksel cinsel taciz               % 11  Tehdit                                              % 10  Dayak, yaralama                                 % 1   

Femen Başımızın Tacı

Dünya Kadınlar Günü'nde Sultan Ahmet Meydanı'nda, kadına şiddeti protesto eden Ukraynalı Femen Grubu gözaltına alınarak, sınır dışı edildi.

Yorum:
Bence sınır dışı edilen bu bayanlar, baş tacı edilmeliydi. Neden mi? Böyle bir protestoyu. Her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü, onbinlerce kadının yüzbinlerce kez dövüldüğü, Türkiye'de yapmaları bizim için bir lütuftur. Kendilerine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde ülkemizi tercih ettikleri için teşekkür ediyorum.

Dün bu haberi televizyonda izlerken şok geçirdim. Görütüler esnasında protestocuların çıplaklığı beni en ufak bir şekilde enterese etmezken, bazı Türk Kadınları'nın çıplaklığı kınadığını gördüm. Yapılan röpörtajlarda ''Protestolarını anlıyorum ama çıplak olmaları gerekir miydi?'' yorumunu yapan bazı bayanlara resmen gıcık oldum. Bence bu yorumu yapanların beyinleri çıplak. Protestocular, vücütlarına darp izini andıran bir makyaj yapmışlardı. Siz Türkiye'de erkeğin şiddetine maruz kalarak vücüdundaki yara bere izlerini elbiseleriyle, fularları ile örten kaç kadın var biliyor musunuz? Bence protesto da tam yerindeydi, çıplaklık da. Bu Ukraynalı cesur bayanları ve Femen Grubunu tebrik ediyorum Bir erkek olarak eylemlerinizi destekliyorum.





iOS 5.1 YAYINLANDI

"Yeni iPad" ile tablet piyasasındaki yerini güçlendirmek için çok önemli bir hamle yapan Apple, "dünyanın en iyi mobil işletim sistemi" dediği iOS'in yeni sürümü 5.1'i yayınladı.

Başta Siri'ye Japonca desteği olmak üzere birçok iyileştirme ve hata düzeltmelerini içeren iOS 5.1'in öne çıkan özellikleri şöyle;

• Siri için Japonca dil desteği (hizmetin ilk kullanıma sunulması sırasında kullanılabilirlik sınırlı olabilir)
• Fotoğraflar artık Fotoğraf Yayını’ndan silinebilir
• Kamera kestirmesi artık iPhone 4S, iPhone 4, iPhone 3GS ve iPod touch (4. nesil) kilitli ekranlarında her zaman görünür
• Kameranın yüz algılaması artık algılanan yüzlerin tümünü vurgular
• iPad için yeniden tasarlanmış Kamera uygulaması
• iTunes Match aboneleri için Genius Karmaları ve Genius listeleri
• iPad’de TV şovlarının ve filmlerin sesi, daha yüksek ve daha net olacak şekilde en iyi duruma getirilmiştir
• iPad’de çalma/oynatma hızı ve 30 saniye geriye sarma için Podcast denetimleri
• Pil ömrünü etkileyen hatalar giderilmiştir
• Yapılan aramalarda sesin ara sıra kesilmesine neden olan bir sorun düzeltilmiştir

8 Mart 2012 Perşembe

Kadın

KADINLAR GİTTİĞİNDE...


       
KADINLAR gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. 
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur: 
Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle
saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler... 
Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştırtabaklar.
 
Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. 
Sık sık boynunu büker "sarıkız".
 
O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamazkrom hac tasının.
 
Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz.  
Bir kadın gittiğinde... 
Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir
temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci... 
Bir anne gider... 
Bir dost... 
Bir arkadaş... 
Bir sevgili... 
Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.  
Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar,
dualar yetim kalır. 
Kapı eşiğindeki "Dikkat et..." duyulmaz, annesi gitmiştir "geç kalma"nın. 
Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler. 
Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın
gittiğinde pek çok "yetim" bırakmıştır arkasında.
 

7 Mart 2012 Çarşamba

DÜNYANIN EN GÜZEL KADINLARI

8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bütün kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü kutluyorum.


Türk Kadınları'nın Dünya Kadınlar Gününü en çok hakeden insanlar olduğunu düşünüyorum. Onlar günümüzün ve geleceğin anneleri. Vatan uğruna hayırlı evlatlar yetiştiren, bu evlatları vatan uğruna gözünü kırpmadan feda eden. Vefakar, cefakar, acılarını içine gömen. Kurtuluş Savaşı'nın kahramanları. Bebesi karnında küfesi sırtında çay toplayan. Tarla süren. Erini, evlatlarını evinde rahat ettiren. Ekonominin lokomotifi. Dünyanın en güzel kadınları Türk kadınları. Hepinizin Dünya Kadınlar günü kutlu olsun. Sizler herşeyin en iyisine layıksınız...Cumhuriyetin ve kadın haklarının koruyucuları sizin fedakarlıklarınızın karşılığı bir gün olamaz.

Kıssa dan hisse

Önce kendine gel, sonra meyhaneye;
   Kalender ol da gir kalenderhaneye.
   Bu yol kendini yenmişlerin yoludur:
   Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.

   Kalk sevinç dolduralım garip gönüle
   İçelim doğan güne karşı bülbülle
   Yırtalım biz de gömleği aşık gülle
   Verelim çiçekler gibi ömrü yele.
                                   Ö.HAYYAM

6 Mart 2012 Salı

Pazarıma Dokunma!

Yıllardır süregelen ve neredeyse geleneklerimiz arasına giren semt pazarları için yapılan yeni düzenlemeyle cadde ve sokaklara gelişigüzel kurulan pazarlar kalkıyor!
Yönetmelikle artık cadde ve sokaklara semt pazarı açılamayacak. Kayıt dışılığın da önüne geçilmesini hedefleyen yönetmeliğe göre, sokak aralarında seyyar sebze ve meyve satışı da yasak. Trafiği de olumsuz etkilediği gerekçesiyle Mart Ayı içerisinde devreye girecek uygulama,yaklaşık 330 bin pazarcıyı ve 3 bin 150 belediyeyi etkiliyor.



330 bin pazarcı ortalama 3 kişiyi geçindirdiğini düşünürsek 990 bin kişininin ekmeği demek. Pazarlar kaldırılırsa taze sebze meyveyi ucuza yemek, hatta görmek bile hayal olacak. Bunun yerine havalandırması yetersiz kalan hatta kokuya neden olan marketlerin sağlıksız koşullarında bulunan meyveler yüksek fiyattan satışa sunulacak.

Avrupa ve Amerika'da yaşanan, tane ile meyve sebze almak hayatımıza girecek. Kilo ile alım tarihe karışacak. Eğer pazarlar kaldırılırsa Türk Kültürü'nden bir yaprak daha koparılacak.
PAZARIMA DOKUNMA!

Fotoğraflar Uğur Yüksel'in arşivinden. Lütfen izinsiz kullanmayınız.
Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nun yeni oyunu 'Beni Yeniden Sev', ilk kez 10 Mart  2012 Cumartesi akşamı seyirci karşısına çıkıyor.


Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'ndan Yeni Oyun:  “BENİ YENİDEN SEV”
Güldürü 2 Bölüm
Genç misiniz?
  Ortayaşlı mısınız?
İkinci baharınızda mısınız?
  Yeni mi aşık oldunuz?
  Nişanlı mısınız?
  Evli misiniz?
  Ayrılmak üzere misiniz?
  Ayrıldınız mı?
“BENİ YENİDEN SEV”i  görmeden karar vermeyin...
Yazan: Alphonso PASO
Çeviren ve Uyarlayan: Ali  POYRAZOĞLU
Yöneten: Özdemir ÇİFTÇİOĞLU
Yönetmen Yardımcısı: Suat ÜNALDI
Dekor Tasarım&Uygulama:  Çağdaş ERÇETİN – Sırrı TOPRAKTEPE
Kostüm : Ali KÖK
Oynayanlar:
Ali POYRAZOĞLU – Bülent KAYABAŞ – Neriman UĞUR
  Ümit KANTARCILAR – Nur GÜRKAN – Güneş EMİR – Hakan BULUT  – Nur ERASLAN
“Beni Yeniden Sev” 10 Mart 2012 Cumartesi akşamı, saat 20:30'da,  Şişli Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda ilk kez seyircisi ile buluşacak....

Tehlikeli Yabancılaşma

İlkokul yıllarından itibaren tarih dersi görüyoruz. Geleceğimizi hazırlayabilmek açısından tarihimizi bilmemiz çok önemli. Osmanlı Tarihi'ni hatırlayalım. Şaşalı yılların ardından, bir duraklama, hemen ardından da gerileme ve çöküş.

Hiç dikkate ettiniz mi bilmem. Osmanlı'nın parçalanışı öncesinde, Balkanlar'da bir milliyetçilik havası estirilip, Osmanlı Hanedanlığı'ndan ayrı milletler olduğu empoze ettirilmiş ve Balkanlar Osmanlı'dan isyanlarla koparılmıştır. Aynı şekilde Güney Sınırları'nda bir Arapçılık, Şeyhçilik Şıhçılık ve Osmanlı Toprakları'ndan ayrılış.

O güne kadar güle oynaya Osmanlı Yönetimi altında yaşayan çeşitli ırklar birdenbire millet olduklarını hatırlayıp isyan ediyorlar. Eğitim seviyesinin düşüklüğü ve dış güçlerin ekonomik üstünlüğü ile halk galeyana getirilip Osmanlı Parçalanıyor.

İçinde yaşadığımız çağın o günlerden farkına bakalım. Okuma yazma oranı yüksek, haberleşme olanakları gelişmiş, medya ve sosyal medya son derece etkili. Ekonomik olanaklar eskisi kadar kısıtlı değil!İnsanlar birden fazla doneye ihtiyaç anında erişip yorumlayabilme şansına sahip. Şu şartlarda ülkemizi bölebilecek tek bir silahları var. Yabancılaştırma.

Komşuluk ilişkilerimizi unuttuk, yanımızdakini tanımıyoruz. Bayramlar tatil fırsatı oldu, akrabalarımızı görmüyoruz. Kurtuluş savaşında omuz omuza mücadele eden dedelerimizin torunlarını, Kürt, Çerkez, Alevi, Sünni, Laz ve birçok kategoriye ayırıp içimize kabul etmiyoruz. Teknolojinin sunduğu olanakları ayrım aracı olarak kullanıyoruz; cep telefonu ve bilgisayar ekranlarından kafamızı kaldırmıyoruz. Otobüsteki teyzelere, amcalara, dedelere, hamilelere sırf yorgunluğumuzu bahane ederek yer vermiyoruz. Sanırım biz yabancılaşıyoruz.

Yabancılaşmayalım. Birbirimize sarılalım. Bölünmeyelim!

4 Mart 2012 Pazar

En Değerli Telekom Markaları Arasında 3 Türk



Brand Finance’in tüm dünyada yaptığı marka araştırması telekomünikasyon ve perakende sektörlerinin marka liderlerini belirledi. Türk Telekom, Avea ve Turkcell dünyanın en değerli 500 telekom markası  arasında kendilerine yer bulurken, araştırma Türkiye’nin en değerli  perakende markasının BİM olduğunu ortaya koydu.
Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance dünyanın en değerli telekom ve perakende markalarını açıkladı. Telekom sektörünün en değerli markası 30 milyar dolar marka değeri ile Vodafone oldu.

Gelişen pazarların markaları yükseliyor
Brand Finance’in yaptığı araştırma, telekomünikasyon sektöründe en çok gelişme kaydeden markaların BRIC ülkeleri olarak da bilinen Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin markaları olduğunu ortaya koydu. En önemli gelişmeler BRIC(Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri markalarında görüldü. Brezilya’dan VIVO, Rusya’dan ROSTELECOM, Hindistan’dan AIRTEL yükselen marka değerleri ile dikkat çekerken 500 en değerli marka arasında Türkiye’den, Türk Telekom ve Avea ile birlikte Turkcell yer aldı. Türk Telekom Grubu’nun marka değeri 2 milyar dolar, Turkcell’inki ise 1,5 milyar dolar olarak ölçüldü. 

Cihazlarda Apple üstünlüğü
Mobil telekomünikasyon cihazı markalarının değerlendirildiği listede ise ilk sırayı Apple alırken, Steve    Jobs’ın yönetimi altında dünyanın en değerlileri arasına giren şirketi sırasıyla Samsung, Nokia, HTC ve Blackberry takip etti. Donanım kategorisinde ise en değerli markalar sırasıyla CISCO, Ericsson, Alcatel-Lucent, Qualcomm ve Nokia-Siemens oldu. 

Türkiye’nin en değerli perakende    markası BİM
Brand Finance’in yaptığı değerlendirmelere göre perakende sektöründe dünyanın en değerli markası  38,3 milyar dolar marka değeri ile Walmart olurken, listede ABD’li markaların üstünlüğü dikkat çekti. Amazon.com, Walgreens, Sam’s Club, ASDA gibi internet üzerinden satış yapan markaların sıralamadaki üstünlükleri, internetin perakende sektöründe ne kadar önemli bir paya sahip olduğunu göstermiş oldu. Türkiye’nin en değerli perakende markası ise 1,2 milyar dolarlık marka değeri ile BİM oldu.

2 Mart 2012 Cuma

Mintan...

İstatistikde mod en çok tekrar eden anlamına gelmektedir. ''Bir, iki, üç, dört, beş, üç, altı, üç'' serisinde mod ''üç'' tür.

''Moda'' da ''mod'' dan gelmektedir. En çok tekrar edilen, en çok beğenilen ve tercih edilen olarak bilinmektedir. Yani bazı insanların, ''Moda kendine yakışanı giymektir. İnsanın kendine yakıştırmasıdır. Önemli olan kendine yakışanı bulmaktır'' lakırdıları boş laftan öteye gidemez. Bu tip cümleler istatistikle değil, estetikle alakalı olabilir. Moda da bence bir bilimdir.

Günümüzde popüler kültür, herşeyi içinde eritip aşındırdığı gibi modayı da aşındırmıştır. Yıldırım Mayruk ve Yamağı Barbaros Şansal'ın ''Biz modacı değiliz, terziyiz'' demelerini uzun süre düşündüm. Kendimce noktalara ulaştım. Evet bu kişiler terziyiz diyerek hem mütevaziliklerini ortaya koyuyorlar hem de sanatçı kişiliklerini. Kendilerine saygım bir kat daha arttı. Onlar kişiye özel dikim yapıyorlar. Bu da yarattıkları ürünün tekrar etmeyeceği anlamına geliyor. Yani şaheserleri moda olamaz. Ucuz hiç olamaz.

Fikirlerime karşı çıkacak çok insan olacağını biliyorum. Bilimsel bir açıklama isterseniz. Fiyatı düşük olan bir ürüne talep daha fazla olacaktır. Talep eğrisinden hareket edebiliriz. Öte yandan insan değerinin maddi olamayacağı apaçık ortada.  Adem ve Havva, örtünme gereksinimlerini incir yaprağıyla, Neyzen Tevfik doğanın şartlarından korunmak için üç beş paçavrasıyla, sağlamamış mıdır?

Korunma ve örtünme gereksinimlerini ön plana çıkarmak yerine etrafa sattığımız bu cafa niye. Biri gelecek diye giyinmek gösterişte bulunmak. Dev şirketlerde, ancak geçinilecek kadar maaş verilen çalışanları takım giymeye zorlamak neden? Çalışanlarınıza yeterli ücreti ödeyemediğinizi, dağıttığınız mağaza çekleriyle,böyle mi saklayacaksınız?  Şirketinizin değerini bu şekilde mi arttıracaksınız? Bomboş beynimizin üzerinde durduğu vücüdumuza güzel elbiseler giyerek, eksikliklerimizi örtmeye mi çalışıyoruz...
                                                Feleğin kahpe başında
            paralansın parası
            Ben güzel sevmeğe geldim,
            değil ekmek yemeğe.   

                          N.Tevfik
İnsana verilen değer gösterişe verilen değerin üzerine çıksa zaten o insanlar da takım giyecek kadar erdemli.
Pahalı takımlarımızın içine değerli insanlar koymaya çalışmanın daha önemli olacağını düşünerek yazımı Mevlana'nın bir cümlesiyle bitirmek istedim: ''Nice insanlar gördüm üstünde mintan yok. Nice mintanlar gördüm içinde insan yok.''

1 Mart 2012 Perşembe

Nostalji: 2012 Motorsiklet Fuarı'nda Yeni Modeller

Fuar adı : Eurasia Moto Bike Expo












Konusu : Motosiklet, Bisiklet ve Aksesuarları Fuarı
Tarihi :
01 - 04 Mart 2012
Fuar alanı : İstanbul Fuar Merkezi / SALON 9 - 10 - 11

Dişlerinizi Üşütmeyin

Soğuk hava, yalnızca nezle, grip gibi kış hastalıklarına değil, dişeti problemi ya da sert fırçalama nedeniyle diş eti çekilmesi sorunu olan dişlerde önemli rahatsızlıklara da neden oluyor. Dişlerin soğuk havadan etkilenmesini önlemek için ise altı ayda bir mutlaka diş hekimi kontrolünden geçmek ve bu kontrollerde diş fırçalamaya ilişkin tüyoları öğrenmekte büyük fayda var.

Soğukların artmasıyla birlikte soğuğa dayalı diş ve dişeti rahatsızlıklarının da artabileceğini belirten Dentistanbul Dişhekimi Ayşegül Yıldırım Mirza konuyla ilgili şu bilgileri verdi:  “Dişlerin kök yüzeylerinde, dişin ağızda görünen kron kısmını kaplayan mine dokusu yoktur. Kök yüzeyi diş minesinden daha yumuşak bir doku olan sement ile kaplıdır. Özellikle sert diş fırçalama ve çok sert diş fırçası kullanımı ile oluşan dişeti çekilmesi sonucu açığa çıkan kökleri kaplayan sement dokusu kolayca aşınır ve altındaki dişin içindeki sinirlerle bağlantılı kanalcıklardan oluşan dentin dokusu açığa çıkar. Bu doku soğuğa karşı hassasiyeti hissetmenize neden olur. Bilhassa kış mevsiminde dişlerimizi çok soğuk suyla fırçalamamak gerekir. Aşırı soğuk ve sıcaklar diş hassasiyetini direk olarak etkileyen faktörler. Tabii en önemlisi de mevsim girişlerinde diş hekiminizi ziyaret edip rutin kontrolleri yaptırmak.”