20 Şubat 2016 Cumartesi

Moda denen garabet! Nevret YÜKSEL'in kaleminden.

Moda denen garabet!


Yaşadıklarımı hatırlayabildiğim zamanlar 60 yıl kadar öncesine dayanıyor... Yani 1955 gibi...
O zamanlar İstanbul bugünün orta boy bir kasabası kadar. Nüfus iki milyon bile değil.... Teknoloji yok. Buzdolabı 100 evden ya birinde, ya ikisinde var... Diğerlerinin lüksü bir tel dolaptan ibaret. Zengin sayılanlarınki boyalı, bizimkiler ise tahta... İçlerine ne mi konuyor? Bir iki günlük zeytin, biraz beyaz peynir, bir iki yumurta... Evleri çoğunda şehir suyu bağlı değil en yakın çeşme 100-150 metre uzaklıkta...Radyo bir mucize, lambalı... Açtığınızda yayın 2 dakika sonra geliyor... Önceden açmazsanız ajansı (günün haberleri) kaçırabiliyorsunuz... Yayın ise Ankara. İstanbul ve İzmir radyolarından ibaret.. Peki ne vardı o zamanlar derseniz herşeyden önce mutluluk vardı. Komşuluk vardı... Ev gezmeleri sohbetler vardı... Yazlık sinemalar vardı... Ve bütün bunlar bize yetip artıyordu...
Günümüzde her şey var... Tek eksiğimiz yukarıda saydıklarım...

Bir ayakkabıyı ayak numaramız değişinceye kadar giyerdik. Pantolon büyüklerimizden bize kalıyordu... Olsun... Bunlar da bize yetiyordu... Yeter ki yırtık ve kirli olmasın...

Altmışlı yılların ortalarında batıdan esen moda rüzgarı yurdu sarmaya başlıyordu... Yine de bu kadar renkli cafcaflı değildi ilk yıllar... Siyah-beyaz-gri-bordo ve kahverengi renkler hakimdi... Hiç unutmam 18 yaşımda Sirkeci'den çok heveslenip değişik diye taba rengi bir yelek almıştım ustam Etem Çalışkan ''Nereden buldun bu bok rengini?'' diye beni rencide edip kırmıştı... Mesela o yıllarda maksi palto modası başlamıştı... Konuştuğum kızı Şirinevler'e bırakıp dönerken semtin maçoları ''Maksiii...Maaksii'' diye peşime takıldılar, kendimi bir taksiye atarak dötü! kurtarmıştım...

Yetmişli yılların başında İspanyol paça pantolon modası sarıverdi ortalığı... O kadar abartıldı ki paça genişliği 40 santim olanlar vardı... Çalıştığım gazetedeki mesai arkadaşımız Mahir işi o kadar abartmıştı ki paça 45 santimdi... Mesai başlarken yanımdakilere ''Mahir 5 dakika sonra burada!'' diyordum, onlarda nereden anladın diye sorunca ''Paçası içeri girdi!!'' diye takılıyordum...

Gelelim günümüze... Slim fit gövdene yapışan gömlekler, ceketler... Ayağa yapışan pantolonlar... Renk cümbüşü giysiler...

İnsanoğlu öyle tuhaf bir yaratık ki... Bugün gardrobumuzda kalan biraz eski bir gömleği, pantolonu giyip aynanın karşısına geçtiğimizde kendimizi palyaço gibi hissediyoruz...

Uzatmayalım... Diyeceğim dünyayı bir tüketim hastalığı sardı... Bu sezon giydiğimizi öbür sene giyemez olduk. Sistem bu minval üzerine kuruldu...

Yapmayalım arkadaşlar... Bir iki tadilatla eski giysilerimizi günün modasına adapte edebiliriz...Bu tüketim hastalığı ölümcül değil ama yıkımcı...Kendimizi modacıların histerilerine teslim etmeyelim...
(Garabet:Gariplik-tuhaflık) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder